11 Aralık 2016

129. Nocturnal Animals


Daha açılıştaki David Lynch filmlerinden fırlamış gibi görünen 2-3 dakikalık bölümden, farklı ve tuhaf bir şeyler izleyeceğimizi anlıyoruz. Amy Adams Arrival'dan hemen sonra beynimize fazla mesai yaptıran bir diğer filmle yeniden karşımızda. Adams'ın canlandırdığı Susan karakteri Los Angeles'da bir sanat galerisi sahibi. Bir gün eski kocası Edward'dan (Jake Gyllenhaal) bir paket alıyor. Paketin içinde Edward'ın yazdığı ve Susan'a ithaf ettiği Nocturnal Animals / Gece Hayvanları adlı bir roman var. Susan romanı okumaya başlar başlamaz, biz de perdede üç ayrı öyküyü birbirine paralel olarak izlemeye başlıyoruz. Bir şimdiki zaman, iki romandaki ailenin Teksas'ta bir gece başlarına gelen korkunç olaylar ve üç Susan'ın Edward'la tanışıp evlendikleri yıllar. Ve bu üç hikayedeki ayrıntılar film ilerledikçe birbirleriyle kesişiyor. Örneğin şimdiki zamanda bir karakterin neden belli bir şekilde davrandığını romandaki bir detaydan çözüyorsunuz. Ya da evliliğin ilk yıllarında söylenen bir söz, romanın içindeki bir karakterin ağzında yeniden anlam buluyor.

Başrollerdeki Amy Adams ve Jake Gyllenhaal da iyiler, ama asıl büyük performanslar yardımcı erkek oyunculardan: Psikopat katil rolünde Aaron Taylor-Johnson ben bu yazıyı yazarken Altın Küre'ye aday oldu. Şerif rolündeki her daim güvenilir Michael Shannon için de bir Oscar adaylığı bekliyorum. Nocturnal Animals bizim daha çok moda tasarımcısı olarak bildiğimiz Tom Ford'un hem yazıp hem yönettiği çok katmanlı ve sofistike bir psikolojik gerilim. Tom Ford artistik hassasiyetini gerek kostüm ve dekorlarda, gerekse filmin farklı planlarındaki görsel detaylarda zaten gösteriyor. Ancak bence gerçek sürpriz, asıl branşı sinema olmayan bir sanatçının hikaye anlatımındaki bu farklılığı ve cesareti. Nocturnal Animals izledikten sonra üzerine düşündükçe içinizde büyüyen ve giderek ruhunuzu daha çok kaplayan bir film. Yılın en büyük sürprizlerinden. 

FRAGMAN

Nocturnal Animals (2016) on IMDb

Benim Notum: 8 / 10


2 yorum:

  1. Emre'cim eline sağlık.Artistik hassasiyet konusunda sana kesinlikle katılıyorum.Gölgeler,renkler,sahne planlarında bunu hemen hissediyorsun ...Michael Shannon müthiş!Şahsen unutulmaz bir performans bence. Ancak karakterlere yeteri kadar zaman ayrılmamış bence.Susan'ın hissettiklerine ortak olamadım ben açıkçası.

    YanıtlaSil
  2. Susan'ın eski kocasının yazdığı ve Susan'ın okurken seyirciyle de paylaştığı hikayenin,filmin ana teması olan Susan'ın geçmişiyle hesaplaşmasıyla ne ilgisi var? Tamam ilginç seyredilir bir hikaye ama burda seçilen hikaye,yine Susan ile geçmiş ilişkilerine göndermeler yapan ve böylece asıl anlatılmak istenen temayı güçlendiren bir hikaye olsa daha iyi olmaz mıydı sence?

    YanıtlaSil